Bugün, dünya üzerindeki en renkli ve canlı şehirlerden biri olan Şili’nin liman kenti Valparaiso’yu ziyaret etme şansını yakaladık. Bu şehir, sadece coğrafi konumuyla değil, aynı zamanda sokak sanatıyla da ünlü. Özellikle, sokak ressamlarına ayrılmış bölgelerde gezinmek, adeta bir açık hava sanat galerisinde dolaşıyormuş hissi uyandırıyor.

Valparaiso’nun en çarpıcı özelliklerinden biri, çoğunlukla iki katlı olan yapılarda görebileceğiniz boyanmış cepheler. Her biri, farklı bir hikaye anlatıyor gibi; şehrin kültürünü, tarihini ve insanlarının yaratıcılığını yansıtan bu eserler karşısında hayranlık duymamak elde değil.

Elbette, Valparaiso denince akla gelenlerden biri de muhteşem Pasifik Okyanusu manzarası. Okyanusa dokunmadan bu şehirden ayrılmak neredeyse bir suç sayılabilir. Okyanusun maviliği, kıyı boyunca uzanan renkli evlerle birleşince ortaya çıkan manzara, görenleri büyülüyor.

Yemek konusunda da Valparaiso, misafirlerine sunacak çok şeyi var. Şehirde deneyimlediğimiz yemekler, özellikle deniz ürünleri, gerçekten muhteşemdi. Aralarında en çok dikkatimi çeken ise, özenle hazırlanmış Morina balığı oldu. Sunumu, lezzeti ve tazeliği ile Morina balığı, bu şehrin gastronomi alanındaki ustalığını gözler önüne serdi.

Konakladığımız yer ise Pasifik kıyısındaydı. Dalgaların sesi eşliğinde uyanmak ve okyanusun sonsuzluğunu seyre dalmak, insanın ruhunu dinlendiriyor.

Yarınki durağımız Arjantin. Valparaiso’dan ayrılmak zor olsa da, Arjantin’in bize neler sunacağını merakla bekliyorum. Ancak Valparaiso, benzersiz sokak sanatı, nefes kesen manzaraları ve lezzetli yemekleriyle hafızamda özel bir yer edindi. Kesinlikle tekrar ziyaret etmek isteyeceğim bir yer.