Machu Picchu’nun efsanesi, tıpkı sisler içinde kaybolan bir şehir gibi, gizemini koruyor. Bu büyüleyici Inka şehri hakkında bilimsel bir makale yazmayacağımı baştan belirteyim. Ben sadece orada hissettiklerimi, gözlemlerimi paylaşacağım. “Kaybolan şehir” olarak ünlenen Machu Picchu’nun neden kurulduğu hala bilinmiyor. İspanyolların adım atmadan önce, 1530’lu yıllarda terk edildiği ve 1450 yılında inşa edildiği kesin gibi. Amazon ormanlarının son bulduğu ve And Dağları’nın yükselmeye başladığı yerde, deniz seviyesinden 2500 metre yükseklikte kurulmuş bu esrarengiz şehir, tarih öncesi bir dünyanın kapılarını aralıyor.

Kentte yapılan araştırmalar, teraslanmış alanların tarım için kullanıldığını ve 10.000 kişiyi besleyecek kadar üretim yapıldığını gösteriyor. Ancak, yapıların incelenmesi, sadece 1000 kişinin yaşayabileceği bir yerleşke olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, Machu Picchu’nun o dönemde ileri bir besin ambarı olduğu teorisini güçlendiriyor, ancak bu konuda kesin bir saptama yapılamamış. Cusco’daki Inka sarayında da, bu kayıp şehri açıklayacak herhangi bir bilgiye rastlanmamış.

En son spekülasyonlar ise, Machu Picchu’nun o devrin bir eğitim merkezi, adeta bir üniversite olduğu yönünde. Bu teori, şehrin sadece tarım ve yaşam alanlarından ibaret olmadığını, aynı zamanda bilgi ve bilgelikle dolu bir yer olduğunu düşündürüyor. Ancak tüm bu teoriler, hala cevapsız sorular ve çözülmemiş gizemlerle dolu.

Machu Picchu’yu ziyaret etmek, zamanın ötesine bir yolculuk gibi. Karşınıza çıkan manzara karşısında büyülenmemek elde değil. Bu gizemli şehir, hala daha fazlasını keşfetmemiz için bizi bekliyor gibi duruyor.