Karl Popper’ın yazımızın başlığını oluşturan klasikleşmiş siyaset felsefesi üzerine 1945 yılında yazdığı çığır açan bu eser güncelliğini korumaktadır. Karl Popper, Platon, Hegel ve Marx’ın tarihselciliğini reddetmiştir. Onların tarihselliği öne çıkararak kendi görüşleriyle birlikte totaliterizme çanak tutup destekler bir anlayışta olduklarını ileri sürmüştür. Bu nedenle Popper büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Bir liderin merkeze alınıp abartılı olarak önemsenmesinin zamanla totaliter bir mahiyete evrilebileceğini iddia eder. Popper’ın “Açık toplum” kavramı, toplumun […]
Karl Popper’ın yazımızın başlığını oluşturan klasikleşmiş siyaset felsefesi üzerine 1945 yılında yazdığı çığır açan bu eser güncelliğini korumaktadır. Karl Popper, Platon, Hegel ve Marx’ın tarihselciliğini reddetmiştir. Onların tarihselliği öne çıkararak kendi görüşleriyle birlikte totaliterizme çanak tutup destekler bir anlayışta olduklarını ileri sürmüştür. Bu nedenle Popper büyük eleştirilere maruz kalmıştır.
Bir liderin merkeze alınıp abartılı olarak önemsenmesinin zamanla totaliter bir mahiyete evrilebileceğini iddia eder. Popper’ın “Açık toplum” kavramı, toplumun tüm fertlerininyönetime etkin bir şekilde katılabildiği, mevcut iktidar ve hükümetin almış olduğu kararları kısıtlama olmadan eleştirilebildiği toplumdur. Ayrıca, açık toplum siyasi kişiliklerin kan dökülmeden seçimle değiştirilebildiği, liderleri askeri darbe veya kanlı devrim sonucu yıkılabildiği “kapalı toplum”un tam tersi olan toplum yapısıdır.
A.Hitler’in seçimle gelip kendi halkının ve dünyanın başına nasıl bela olduğu, çoğulculuktan diktatorya yönetimine nasıl geçildiği düşünüldüğünde, I. Dünya Savaşının bittiği yılPopper’ın bu eserindeki düşüncelerinin haklılığını ortaya çıkarmaktadır. Popper, siyasi açıdan liberal demokrasiyi ve sürekli gelişen açık toplumu oluşturduğuna inandığı toplumsal eleştiri ilkelerini bütün gücüyle savunması dikkat çekicidir.
Popper “Eleştirel akılcılık” kavramı düzleminde bilimin de tümevarım yöntemiyle geliştiğini öne sürmektedir. Aynı zamanda bilimin sonuçlarına mantıksal analiz yerine deney ve gözlem yoluyla ulaşılabilir olduğunu ifade etmektedir.Popper’ın insana olan inancı demokrasi konusunda da paralellik gösterir. Problemleri çözmenin sorumluluğu bizdedir. Demokratik kurumlar kendi kendilerini iyileştiremez. Onları düzeltme görevi her zaman kurumlardan ziyade bireylerin sorunudur.
Popper, toplumun fertlerine ancak maksimum özgürlük verilmesiyle en iyi toplum yapısına ulaşılabileceğini söylerkenaşırı özgürlüğün ise zorunlu olarak sınırlandırmayı gerektirebileceğini ifade eder. Bununla birlikte devletin yurttaşlarına tanıdığı sınırlı bir özgürlük olsa bile bunu eşitliği sağlayacak şekilde gerçekleştirmesi gerektiğini vurgular.Popper, “Liberalizm” ile “devletin korunması” kavramları birbirinin karşıtı değildir. Tam tersine özgürlüğün her çeşidi devlet tarafından güven altına alınmadıkça amaç gerçekleşemez demektedir.
Popper’ın açık toplum argümanının özü şudur: Devletin denetlenmesi dahil olmak üzere vatandaşlara tanınan özgürlüğün yine devlet tarafından her türlü hak ve hürriyet gözetilerek güvence altına alınmasıdır. Bu anlayışla sivil toplum örgütleri önem kazanır ve yönetime iştirak etme durumu ortaya çıkar.
Açık toplum, tek bir kanaat önderinin olmadığı, yurttaşların geri bildirimleriyle beslenen ve eleştiriyle gelişen, yönetilenlerin alınan kararları etkileyebilme yeteneğine sahip olduğu bir sistemdir. Yöneticiler, taban inisiyatifinedayanmayan bir karar alsalar bile açık toplumun getirdiği sistem, yönetilenler onu değiştirme kudretine sahip olacaktır. Yönetimin akıntısına kapılmayan, ona karşı sorular soran ve çözümün parçası olmaya çalışan bireylere ihtiyaç vardır. Çünkü insan herşeyin ölçüsüdür. Popper, bizi barışçı değişiklikler için söylemlerimizle, sorularımızla başlatacağımız eylemlere davet etmektedir. İşte direnişin ve gelişimin başlangıcı da burada kendini göstermektedir.
Popper, liberal açık toplum idealini ahlaki bir misyonlagerçekleştirir ve açık toplum fertlerinin toplumu geliştirici gücüne inanır. Demokratik bir devlette olması gereken, seçimden sonra da iktidarı denetleyen halkın yönetime katılması ve yönetimi geliştirmesidir. Popper liberalizmin partizanlığını yaparak günümüzde unuttuğumuz “insan değeri”ni bize yeniden hatırlatmaktadır. Çoğulcu, liberal ve katılımcı demokrasiler II. Dünya Savaşı’nı müteakip Popper’ın görüşlerinden oldukça etkilenmiştir. Günümüzdemokrasileri açıklık, katılımcılık, sivil toplum kavramlarını içselleştirmiştir. Bunda XX. Yüzyılın en büyük düşünürlerinden Karl Popper’ın katkısı büyüktür.